28 Aralık 2011 Çarşamba

Traklar ve Ülkeleri

Heredotos der ki: "Hintlilerden sonra en kalabalık olanlar Traklardır. Bir tek adamın komutasında, ya da tek iradeyle hareket etseler, hiç yenilmez ve bence halkların en güçlüsü ve en kalabalığı olurlardı. Traklar için iş görmemek kibarlıktır. Toprakta çalışmaksa şerefsizlik ve aşağılık!.. "

Avrupa ile Asya arasında köprü olan Trakya Yarımadası'nda insan yerleşiminin başlangıcı MÖ 6200 yıllarına dayanıyor. Bölgede tarıma dayalı köy ekonomisiyle yaşayan toplulukların Anadolu'dan buraya geldikleri bilinmektedir. Trakya'da 3000 yıl süren tarıma dayalı köy ekonomisi modeli, tüm Avrupa kıtasının uygarlık temelini oluşturan sosyo-ekonomik modeldir. MÖ 5500'lü yıllardan itibaren söz konusu modelin Avrupa kıtasının bütününe yayılmaya başladığı, 1993 yılında tamamlanan Enez Hocaçeşme kazısı sonucunda bölgedeki ilk tarım toplumunun izi bulunduktan, MÖ 6200'lere ait bu topluluğun yerel koşullara uyum sağlamış ve tarımı sürdüren bir hali de, halen sürdürülen Kırklareli'nin Aşağıpınar bölgesindeki kazılarda ortaya çıkarılmıştır. İşte bu bölge Anadolu kültürünün, Avrupa uygarlığının temellerini attığı ve Avrupa kıtasına açıldığı yerdir.Trakya'ya adını veren uygarlığı kuran Traklar'ın yarımada tarihinin en önemli uygarlıklarından biri olduğu düşünülmektedir. 

Antik çağların en savaşçı toplumu olan Traklar, gittikleri her yere en iyi bildikleri üç şeyi götürdüler:At, şarap ve savaş...


Traklar Türk mü?
Bazı kaynaklara göre M.Ö. XX. Yüzyıldan itibaren Orta Asyalı Traklar Karadeniz’in Kuzeyinden ve Tuna üzerinden gelerek bölgemize yerleşmeye başladılar.
M.Ö. XII. Yüzyıla kadar ki 800 yıl boyunca yeni yeni Trak boyları gelip, bölgemize ve Doğu Trakya’ya yerleşti. Balkan Yarımadasının birçok kısmı bu gelen akım ile doldu. Traklar, Balkan Yarımadasına maden devri medeniyetini getirdiler. Onlardan kalma paralar, Trakların yazı bildiklerini ve kullandıklarını göstermektedir. Buradan çıkarılan şu ki, yaşadığımız topraklarda İlkçağ, Trak Türklerinin gelip yerleşmesiyle başlamıştır. Bölgemizde yaşayan Traklar Türk Ulusunun kollarından biri olan Trak Boyunun Odris Buduna (Kavmine) bağlı kabilelerden oluşmaktaydı. Bölgeye gelen Traklar Meriç havzasının orta ve aşağı bölümlerine yerleşmişlerdi.

Trakların savaşçı, cesur bir topluluk olmaları ve at binmedeki kabiliyetleri birkez daha Türkleri hatırlatmaktadır.

Traklar aynı zamanda Troia (Troy, Truva) medeniyetinin de kurucusudur.Troia şehri Trakların bir kısmına başkentlik yapmıştır.Troia svaşında is baş komutan general Turku dur. Trakya'daki Arda nehrinin adı Orta Asyadan gelmekte, şamanlar için kutsaldır Arda ismini kullanan hazar kökenli Türk Boyu kavmi lideri Ardahan şehri ile yaşamaktadır.
Truva savaşında ağır yara alan halkın bir kısmı buradan göç etmiştir ve kalanlar bir daha bölgeye eskisi kadar hakim olamamıştır. Göç edenlerin gittikleri yer ise italya istikametidir. Bu göçmenler orada yunanlılar tarafından arafından Tyrrhenoi veya Tyrrsenoi adlarıyla bilinmişlerdir.
Bu halk Büyük Roma İmparatorluğunun kurucuları olan Etrüsk lerdir.
Türk, Trak , Etrüsk, Truva, İtalya' daki Tarch(u)na (Tarquinii bugünkü Tarquinia-Corneto) kenti görüldüğü üzere birbirlerine gerçekten benzemektedirler. Etrüskler ile Türkler arasındaki bağlantının kanıtları ise şöyle sıralanabilir.
Soyunu kurta dayandıran halklar yalnızca Türkler, Moğollar ve Etrüsklerdir.
Etrüsk dilindeki ve Türkçe’deki sözcük benzerlikleri.Dil benzerliğiKültür ve GramerRunik Yazı Ölümle ilgili adetlerdeki benzerlikler.
Etrüsk iskeletleri üzerinde ve Anadolu’da yapılan DNA testlerinin sonuçları.
Örneklerine yalnızca Anadolu’da rastlanan kulplu kazan gibi metalurji örneklerinin Etrüskler’de de görülmesi
Etrüskçe’nin Türkçe gibi agglutinant bir dil olması
Etrüsk yazısında kullanılan birçok yazı karakterinin Orta-Asya’da ve Doğu Anadolu’da rastlanan Proto-Türkler’e ait runik yazıdaki karakterlere eş olması.
Heredotos, Strabon gibi antikçağ yazarlarının yapıtlarında ise beyaz tenli, sarışın olarak tanımlanan Traklar'ın, Balkan kökenli oldukları düşünülmektedir.

TRAK KABİLELERİ
Astai: Yıldız dağlarında oturmuş olanlar
Apsintiler: Enez doğusunda oturmuş olanlar
Binnai: Meriç'in orta ve aşağısında oturmuş olanlar
Bessalar: Rodop ile haimos arasındaki vadilerde oturmuş olanlar
Bettegerriler: Edirne civarında oturmuş olanlar
Bisaltlar: Akte yarımadasında oturmuş olanlar
Bistanlar: Ege kıyılarında oturmuş olanlar
Briantlar: Semadirek adası karşısında oturmuş olanlar
Danthaletler: Yukarı Vardar bölgesinde oturmuş olanlar
Darsiler: Aşağı vardar mecrasında oturmuş olanlar
Digerler: Rila vadisinin kuzeyinde oturmuş olanlar
Drugeriler: Orta Meriç bölgesinde oturmuş olanlar
Hedonlar: Aşağı vardar vadisinde oturmuş olanlar
Tynler: 'İğneada' ve midye bölgesinde oturmuş olanlardır. Trakların en savaşcı halkıdır
Kainoiler: Marmara sahilinde oturmuş olanlar
Kebreniler: Arisbos çayı üzerinde oturmuş olanlar
Kikonlar: Biston gölü civarında oturmuş olanlar
Kovpiller: Dedeağaç bölgesinde oturmuş olanlar
Kalopothaklar: Enez'in güneyinden gelibolu yarımadasına kadar olan bölgede oturmuş olanlar
Ladepsoylar: Ergene vadisinde oturmuş olanlar
Mygdonlar: Axias ile vardar arasında oturmuş olanlar
Nipsoylar: Kıyılara yakın yerlerde oturmuş olanlar
Odomantlar: Aşağı vardar vadisinde oturmuş olanlar
Odrysler: Tunca vadisinden sahile kadar olan bölgede oturmuş olanlar
Paitler: Aşağı meriç'ten melas nehrine kadar olan bölgede oturmuş olanlar
Pieresler: Makedonya'dan sürülmiş olanlar
Pyrageriler: Arsuz bölgesinde oturmuş olanlar
Saioylar: Taşoz civarında oturmuş olanlar
Sapailar: Bistanis gölü ve rodopların içine kadar olan bölgede oturmuş olanlar
Satrailer: Rodoplarda oturmuş olanlar
Selletler: Balkanlarda oturmuş olanlar
Serdailer: Sofya civarında oturmuş olanlar
Setonlar: Pallene yarımadasında oturmuş olanlar
Sintoylar: Axias ile Vardar arasındaki dağlık bölgede oturmuş olanlar
Trallesler: Yukarı nestosta oturmuş olanlar
Hypsaltalar: Odryslerin komşusu olup Meriç bölgesinde yaşamış olanlar
 


  Traklar büyük yapılar yapmamışlar. Büyük Bergama Sunağı yok ortada. Ama, bu onların uygarlık tarihine bir şey katmadıkları anlamına gelmiyor. Gerek Anadolu'nun, gerekse Balkanlar'ın kültürel oluşumuna büyük katkıları var.
Traklar'ın MÖ 2. binlere inen tarihleri olduğu bilinmektedir. Ama Traklar üzerine Avrupa'daki çalışmalar da tam olarak sonuçlanmış değil. Anadolu'da ise hemen hemen hiç çalışma yok. Son yıllarda biraz da tesadüfen ele geçen buluntular yavaş yavaş Trak tarihi araştırmasına doğru yönlendiriyor. Türk arkeologlarınca Traklar'ın MÖ 2000'lerde var olduğu, 1200'lerde ise bir kolunun Anadolu'ya göç ettiği bilinmekte. Hatta Frigler de Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen bir halk. Bu Frigler'in eski adı Brigler'dir. Ama bunların MÖ 1200'lerde Anadolu'ya, hatta Orta Anadolu'ya kadar geldikleri bilinmekte de nerelere kadar yayıldıkları ve yerleştikleri çok iyi bilinmemektedir.
  
   Maden kaynakları açısından olduğu kadar, zengin orman potansiyeli açısından da önem taşıyan Trakya toprakları burada yerleşik kabileler kadar Doğuda ve Batıda bulunan yabancı kabileler, uluslar ve Antik çağın en önemli güçlerinin ilgi ve hareket alanı olmuştur. Batıdan Yunan şehir devletleri, doğudan Persler tarafından ilgi alanı olan Trak toprakları Makedonyalılar ve Romalılar tarafından da önemsenmiştir. Ayrıca, Kuzeyden gelen İskit'lerin ve Orta Avrupa'dan gelen Kelt'lerin de Trakya üzerinde önemli bir etkinlikleri olmuştur. Istranca dağları eteklerinde kurulmuş olan Vize ve Demirköy genel olarak günümüz Doğu Trakya topraklarının Güneyi ve Meriç üzerinde görülen Yunan ve diğer yabancı hakimiyetleri ve etki sahaları dışında, Traklara terk edilmiş bulunan iç bölgelerin kalbinde bulunmaktadır. Bu sebeple de Roma öncesi süreçte önemli bir Trak merkezi olarak iskan edildiği kesindir. Istranca Dağları çevresinde dağılmış bulunan çok sayıdaki tümülüs ve diğer arkeolojik veriler de bunu göstermektedir. Fakat, Trakların yazılı bir tarihi olmaması sebebiyle bu devirler hakkında fazla bir tarihi veri bulmak neredeyse imkansızdır. 
 
     M.Ö. 5. yüzyılda maden yatakları sebebiyle Atina ve Trak kabileleri arasında çekişmeler ve savaşlar oldu. M.Ö. 5. yüzyıl Meriç havzasında yerleşmiş bulunan Odrisler'in yönetimi altında bir Trak Krallığının kuruluşuna sahne olmuştur. Odris şeflerinden Teres (M.Ö. 460-440) başkanlığında teşekkül eden devlet, Pers yönetim sistemini esas olarak kabul etmişti. Merkeze bağlılığını bildiren yöneticiler etrafında şekillenen bu sistem içinde küçük çiftçilik yapan halk yöneticilerin malikaneleri etrafında yaşıyordu. Orduya ise Trak halkı piyade, yöneticiler ve seçkin asiller ise süvari olarak katılıyordu. Meriç ve Ergene ovalarında oturan kabileler bu orduya asker vermekle yükümlüydü. Daha batıda olan kabileler bağımsızdı.
Traklar Hebros (Meriç) nehrinin alüvyonlarından altın elde etmeyi de öğrenmişlerdi. Köylerini ya hendek ya da çitlerle çeviriyorlar, ya da göllerin ortasında kazıklar üzerinde kuruyorlardı.
 4. yüzyılda Makedonyalılar Trak topraklarında ilerlemeye başladı. Önce kral II. Filip (M.Ö. 359-336) ve oğlu Büyük İskender (386-323) Traklarla önemli savaşlar yaparak bölgeye hakim oldu. İskender'in ölümünden sonra Generallerinden Lysimachus (323-281) Trakya yöneticisi oldu. Seuthes III'ün kısmi başarılarına rağmen Lysimachus M.Ö.305'te hakimiyetini kurmuştu. Ama ölümüyle, 281'de Trak kabileleri tamamen bağımsız kaldı.

M.Ö. 3. yüzyılda Keltler batıdan Trak topraklarını işgale başladılar ve Trakya'yı baştan başa geçerek, Bizans'a kadar ilerlediler.(M.Ö. 279) Keltler, Odris toprakları civarında Doğu Trakya'nın Batı kesiminde odaklanan bir devlet kurdular. 60 yıl kadar yaşayan bu kent devleti Traklar tarafından ortadan kaldırıldı. Yerine yerel Trak devletçikleri kuruldu. Bütün yabancı işgal ve akınlar Trak bağımsızlığını ve kültürel kimliğini yok edememişti.
Trak Mezarları
 DİKİLİTAŞLAR (Menhirler)

Dikilitaşlar, bazen toprak üstü yükseklikleri 4 metreyi geçen büyük taşlardır. Bunlar tek ya da gruplar halinde olabilecekleri gibi, bazen dolmenlerin, bazen de mezar tepelerinin çevresine yerleştirilmişlerdir. Yerel olarak bunların "şehit mezarları" olduklarına inanıldıklarından, günümüzde çoğu kez İslam mezarlıklarının içinde kalmış ve diğer mezar taşları ile karışmışlardır. Dikilitaşlar üzerinde halen ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır, ancak bunların, hiç değilse bazılarının belirli doğrultular üzerinde diziler oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Traklara ait dikilitaş örnekleri


Menhirler, Trakya bölgesinin yanı sıra Fransa'da ve İngiltere'de bulunmaktadır. Bunlar 10-12 metre yüksekliğinde dev taşlardır. Menhirlerin çoğunun mezar taşı olduğu ispatlanmıştır. Büyüklükleri sebebiyle de, sanki canlıymışlar gibi halk masallarına konu olmuşlardır. İlgili efsanelerde menhirler; doğarlar, büyürler, dans ederler ve ağlarlar. Bazı menhirler tarihi bir hatırayı sonsuzlaştırırlar. Menhirler, toprak sınırını belirtmek için de kullanılmış olabilirler. Menhirlerin dikilme sebeplerine en uygun açıklama ise, bunların ilkel idoller yani dini semboller olduklarıdır. Genel olarak yalnız duran menhirler, bazen bir çizgi üstünde dizilmiş de olabilirler. Daire şeklinde dizilmiş olanlar, belki dini anıtlar veya kurban sunaklarıydı. Cromlech (Kromlek) denilen bu dizilerin yönleri yıldızlara göre olduğu için, güneş tapınağı da olabilirler.(Istranca Dağları Mayadağ-Dupnisa Mağarası arasında) Dolmenler'in içinde bazı kil eşyalar bulunmuştur. Fakat, çoğu soyulmuş olan bu mezar odalarında, neolitik çağı aydınlatabilecek çok az eşya kalmıştır. Buna karşılık dolmenlerin çoğunun üstünde, geometrik ve sembolik figürler kazılıdır.

Megalitler başlıca iki grupta toplanabilir:Dayanak gerektirmeden ayakta duran taşlar; bunlar yalnızken "Menhir" , bir doğru üzerinde dizilir veya daire şeklinde sıralanırsa "Cromlech" (Kromlek) adını alırlar.

Paralel düzenlenmiş bir döşemeyi taşıyan taşlardan meydana getirilen odalar ki; bunlara da "Dolmen" denir. Dolmen'ler, birer mezar odalarıdır. Bu mezar odalarının üstü toprakla örtülürse, ortaya çıkan tepeciklere Tümülüs Höyük adı verilir. Dolmenler, basit dolmen, örtülü koridor, kubbeli dolmen adını alan türlerde olur.

Dolmenler (Anıt Mezar-Kapaklıkayalar)

Trakya' daki tarihöncesi anıtların arasında en görsel ve ilginç olanları kuşkusuz levha halindeki iri taş bloklardan yapılan megalitik anıtlardır. Trakya' da geçitli mezarlar-dolmenler ve dikilitaşlar menhirler olmak üzere iki tür megalitik anıt vardır. Avrasya'nın çeşitli yerlerinde ilginç bir dağılımı olan bu tür anıtların tarihlendirilmesi ve birbirleri ile olan ilişkileri çok tartışmalıdır. Megalitik anıtlar Trakya'nın kuzeyinde, Edirne-Kırklareli'nin Istranca dağlık bölgesinde görülür. Dolmen olarak tanımlanan ve yerel olarak "kapaklıkaya" olarak adlandırılan anıtlar dik olarak konan büyük taş blokların üstlerinin aynı tür taş kapatılması ile oluşur; bunların bir arka, bir orta oda ile ön giriş kısmı vardır. Odaların önünü kapatan taşta da "ruh deliği" olarak tanımlanan değirmi bir açıklık vardır.



Traklara ait dolmenler
 



  

Bugün çoğu açıkta olan bu anıtların etrafında bir çevre duvarları ve çoğunun da üzerinde, taşlardan oluşan bir tepeciğin olduğu bilinmektedir. Mezar olarak kullanılan anıtlar MÖ 12. yüzyılda yapılmaya başlanmış, bazıları ikinci kullanım ile 7. yüzyıla kadar gelmiştir. Megalitler ile birlikte bulunan çanak çömlek, ip baskı ya da oluk bezemeli, koyu renkli kaplardır. Bunlarla birlikte, az da olsa maden, alet ve takılar da bulunmaktadır...
   

 Dolmenler çeşitli şekiller gösterirler: Basit Dolmen :Ayakta duran iki veya birkaç taşın üstünde, yatık durumdaki büyük bir taştan oluşur. Bu ilkel dolmen, bazen bir tümülüs ile örtülüdür. Kubbeli Dolmen : Bu tip dolmende, harçsız taşlarla örtülmüş ve kilit taşıyla kapanmış bir kubbe görülür. Yunanistan'da "Tolos" denilen bu tür inşaata, Fransa ve İrlanda'da bugün dahi çoban kulübeleri arasında rastlanmaktadır. Örtülü Koridor : Son çağ dolmenlerinin hepsi bu türdedir. Bütün anıt, üstü örtülü bir geçitten ibarettir. Bunun bazı kısımları delikli bir taşla ayrılır ve bazılarında rölyeflere rastlanır (Rölyef, kabartma olup, heykel sanatının bir çeşididir. Bir figürün çıkıntıları, derin bir şekilde zemine bağlı olarak çıkarılmışsa "yüksek rölyef", eğer çıkıntılar hafif bir biçimde belirtilmişse "alçak rölyef" adını alır).
Rhoimetalkes ve mezarı


TÜMÜLÜSLER VE MEZAR TEPELERİ 
Trakya'nın en görsel anıtları tümülüslerdir. Trakya'nın tek düze doğal yapısını süsleyen ve ona bir hareketlilik getiren tümülüslerin tam bir envanteri çıkartılmamıştır. Genel olarak mezarın üzerine yapılan her türlü yükselti tümülüs olarak adlandırılsa da, yapıldıkları döneme, tepenin ve mezar odasının biçimine, niteliğine, ölünün gömülüş şekline göre mezar tepelerinin değişen geniş bir çeşitlenmesi vardır.

Mezarın yerini bir tepe ile belirleme geleneğinin bilinen ilk örnekleri Avrasya steplerinde, MÖ 4. bin yılın başlarına aittir; kurgan olarak da adlandırılan bu mezar tepelerinin altında, ölü basit bir çukur ya da ahşap bir odaya yerleştirilmiştir. Bu geleneğin, steplerden gelen etki ile, Trakya'ya ilk olarak MÖ 3. bin yıl içinde girdiği bilinmektedir. Trakya'nın Tunç çağ mezar tepeleri, daha sonraki dönemlerin tümülüslerine göre daha basık ve yayvan, çoğu kez de 2-3 m yüksekliğindeki tepeciklerdir; ancak Bulgaristan' da ender olarak yüksekliği 7 metreyi bulanlar da vardır. Tepelerin dolgu­lanm toprak değil taş oluşturduğundan, bunlan "Taşlıtepe" olarak tanımlamaktayız. Bu tür mezar tepelerinde ölü, tepenin altındaki bir çukura, ve çoğu kez uzun olarak yatırılarak gömülmüştür. Tepenin değişik kesimlerinde münferit mezarlara da rastlanır. Taşlıtepeler tek olabilecekleri gibi, bazen tümülüs mezarlığı gibi, sayıları 30'u bulan topluluklar da oluşturabilir.



"İsveçli kızanlar" hayal ürünü mü?
Romalıların Balkanlara gelişi ile tarih sahnesinden silinen Traklara ne olmuştu?
Vikingler; Göç eden Traklar mı?
Romalıların Balkanlara gelişi ile tarih sahnesinden silinen Traklara ne olmuştu? Heredotos'a, sayılarını Hintlilerle karşılaştıracak kadar kalabalık olan bir halk, nasıl bir anda tarih sahnesinden silinmişti?

Arkeolojik ve etimolojik araştırmalar, M.Ö. 7000'lerden itibaren Balkanların önemli bir kısmına hakim olan Traklann, Rusya bozkırlarından Ege'ye, İlliryalıların ülkesinden Karadeniz sahillerine dek uzandığını gösteriyor. Trakların bölgedeki etkilerini artırmasıysa, M.Ö. 1200 ile 200'ler arasındaki bin yılhk süreci kapsıyor. Bir başka deyişle, Troia Savaşı ile başlayan uzun bir döneme.

M.Ö. 1200'ler, bugünkü gibi, Ege Denizi'nin iki yanının birbirine diş bilediği, kent-devletlerin çeşitli ittifaklar kurarak birbirleriyle savaştığı bir dönemdir. Bu savaşların en ünlüsü ise Akhalar ile Troialılar arasında geçen ve günümüzde filmlere konu olan Traia Savaşı'dır.

M.Ö. 1 184'te, Troia'nın düşüşüyle birlikte, binlerce Troialı ülkelerinden ayrıldı. Anadolu'dan dünyanın dört bir yanına uzanan bu büyük göç, aralarında Roma'nın kuruluşunu anlatan Aeneas olmak üzere pek çok efsaneye esin kaynağı oldu.

Efsaneler, vatanlannı terk etmek zorunda kalan Traialılara dair pek çok hikaye anlatıyor. Fransızlara göre onlar, Tours kentini kuran kahramanlardı. Kuzey İtalyanlara göreyse, gerçek Troialılar, yıkılan kentlerinin adını Torino'ya verenlerdi. İngilizler içinse Troia'dan kaçanlar, Comwall Düklüğü'nü kuran ve Plymouth'ta Yecüc ve Mecüc isimli devi yenen efsanevi kahraman Corineus'u izlemişlerdi...

Kökenini Troia'da arayan bir başka halk ise, çok daha uzaklardan geliyor: İsveç'ten! İsveçlilerin bir çeşit "Ergenekon Destanı" da diyebileceğimiz mitolojik öyküye göre, İskandinav kavimlerinin atası, Troia'nın yıkılışından sonra Trakya'dan kuzeye doğru yüzyıllar süren bir yürüyüşe başlayan Tiras ve oğnllarından başkası değildi!
 
Günümüzde bir çok ülke Troya'dan göç eden Trakların kendi topraklarına geldiğini iddia etmektedir.
Nereye gitmiş olurlarsa olsunlar sonuçta bir Türk kavmi olarak yeni yurtlarını bulmuş ve oraya yerleşmişlerdir.

 Troia'nın unutulmuş evlatları: AesirlerHomeros ve Etrüsk kaynaklarına göre, Troia'nın düşüşünden sonra 30.000 Troialı kenti terk etti. Troia'nın son günlerini anlatan kaynaklara göre, yenilgiden sonra burada kalmayıp göç etmelerinin en önemli nedeni, Yunanlıların kenti acımasızca yağmalamasıydı. Fransa, İtalya, İngiltere, İskandinavya'daki efsanelerden... Hangisi gerçek? Troialılar aynı anda Fransa, İtalya, İngiltere ve İskandinavya'da olamayacağına göre, efsanelerin büyük bir kısmının "yakıştırma" olduğu ortaya çıkıyor.

Yine de arkeolojik ve etimolojik çalışmalar, bu iddialardan en azından ikisini bir miktar doğruluyor... M.Ö. 1 200'lerde Troia'da yerel halk tarafından konuşulan Luvi dili ile Etüskçe arasında bulunan şaşırtıcı paralelliğin çok daha çarpıcı bir örneği, çağdaş Baltık dilleri ile Trak dili arasında mevcut!

İsveçlilerin "Ergenekon Destanı"na geri dönersek... Efsaneye göre, savaştan sonra hayatta kalan en iyi savaşçılardan oluşan Troialılar, Karadeniz'in kuzeyindeki Azak Denizi'ni geçerek Don Nehri kıyı ları na vardılar. M.Ö. 1 150'de, Macaristan'dan Don kıyılarına uzanan bölgede Sicambria Krallığı'nı kuran Troialı fatihlere, bölgenin yerli halkı olan İskitlerin dilinde "demir adam" anlamına gelen "Aesir" adı verilmişti.

Ve bu demir adamlar, yine Troia gibi güçlü bir şekilde tahkim edilmiş olan "Aesgard" kentini kurdular. Bölge, artık "demir adamların ülkesi", "Asaland" ya da "demir adamların evi", yani "Asaheim" diye biliniyordu.

Aesirler, yüzyıllar sonra Kimmer ve İskit akınıarı karşısında kuzeye göç ettiklerinde, arkalarında, Karadeniz' den dar bir boğazIa ayrılan Azak (Azov) Denizi'ne verdikleri isimlerini bıraktılar...

İskandinavlar Troia'dan mı göç ettiler?
İskandinav tarihinin eksiksiz bir değerlendirmesini yapmak epey zor. Çünkü yazılı kaynakların çok az bir kısmı, M.S. 600 yılından öncesine dayanıyor. Bu "görece eski" kaynakların önemli bir kısmı da Romalı tarihçi Tacitus (M.S. 55-117) ve Got krallarının resmi tarihçisi Jordanes'e (M.S. 500-551) ait. Dolayısıyla, bazı tarihsel sorular kolaylıkla cevaplandırılamıyor.

Karadeniz'in kuzeyine geldiklerinde Aesirler diye anılan kabileler konfederasyonunun, gerçekten Troia' dan göç edip etmediğini hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz. Bu iddiayı ortaya atanlardan biri, bizzat Halikarnasoslu tarihçi Heredotos olsa bile!
 
Birçok tarihçi tarafından, Vikinglerin kuzeye göç etmiş Troialı Traklar olduğu kabul edilmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda, bir Anadolu Yörük köyündeki arkeolojik kazı alanında gündelikçi olarak çalışan yöre insanlarının DNA'ları alınmış ve o köyde yaşayan köylüler, 3000 yıl önce bu topraklarda yaşayanlar ile akraba çıkmıştı...
İster misiniz şimdi de İsveçli Neo-Naziler Trakyalıları "öz be öz kızanları" ilan etsin?

1 yorum:

  1. Herkesi Türkleştirme mantığı yazıya da hakim olmuş.Yazıda geçen isimlerin neredeyse hiç biri Türkçenin dil yapısına uymamaktadır. Oysa ki gfeçmiş zamanlara doğru gittikçe bir dilin orjinal yapısına daha çok yaklaşırsınız. Eski ve yeni türkçede iki sessiz harfle kelime başlamaz, büyük sesli uyumu olur, iki sesli bir arada olmaz, l-m-n-p-r-ğ sesleriyle kelime başlamaz, j-f-v-h sesleri içeren kelimeler Türkçe değil. Oysa bilimsel yazıların mutlaka dayanakları olması lazım.Traklar, Truwalılar, hattiler, asuwalar, urartular,... vs LUW toplumundandırlar ve beyaz ırkın m.ö.9000 yıllarında çoğalıp indikleri Kafkaslardan inmişlerdir. kökenleri hepsinin ADEM'E DAYANMAKLA BİRLİKTE Bir kere ırk farkı vardır. sağlıcakla.

    YanıtlaSil